ÜRETTİĞİN İŞİ TAM VE ZAMANINDA YAP

Finans ve Mali İşler

Türkiye`de KOBİ`lerin Finansman Sorunları

1.GİRİŞ

Rekabetin ve değişikliğin çok yoğun yaşandığı günümüzde, istihdamın ve üretimin büyük bölümünü sağlayan Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin (KOBİ’lerin) değişimlere kolay uyum sağlayabilen yapıları ile hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde büyük önem taşıdıkları bilinmektedir.

Nitekim, 1980 yılından itibaren ölçek ekonomileri görüşüne alternatif olarak “Küçük Güzeldir’’ görüşü kabul görmeye başlamış küçük ve esnek yapıları ile ekonomiye katkı sağlayan KOBİ'ler tüm dünyanın gündemine taşınmıştır (Oktay ve Güney, 2002: 1). Böylece, KOBİ'ler Dünya'da sanayinin ciddi bir bölümünü oluşturur hale gelmiş özellikle Türkiye gibi zaman zaman ekonomik krizlerle karşı karşıya gelen ülkeler için de önemleri daha da artmıştır.

 

Türkiye sanayisinde önemli yer tutan KOBİ'ler, Gümrük Birliği Anlaşması’nın uygulanmasından sonra AB'ye giriş sürecinde de uluslararası rekabete hazır olmak zorundadırlar. Küçüklüklerinin kendilerine sağladığı esneklik ve uyum kabiliyetini en iyi şekilde değerlendirerek rekabet avantajı sağlayabilen işletmeler varlıklarını gelişerek sürdürebilecektir. Bunu sağlayamayan işletmeler ise gittikçe büyüyen sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalacaklardır.

 

Bu noktadan hareketle, Türkiye'de faaliyet gösteren KOBİ'lerin yaşamakta olduğu genel sorunlar ve özel olarak finansman sorunlarının incelenmesi ve çözüm yollarının bulunması önemli görülmüştür.

 

2. KOBİ’LERİN EKONOMİDEKİ ÖNEMİ

Genel olarak, az sermaye kullanımı yanında daha çok el emeği kullanan, çabuk karar verme yeteneğine sahip, düşük düzeyde yönetim giderleri ile çalışan ve ucuz bir üretim gerçekleştiren iktisadi teşebbüsler olarak ifade edilen KOBİ’ler birçok durumda büyük firmalardan daha fazla avantajlara sahiptirler (Uludağ ve Serin, 1990: 14).

 

KOBİ’lerin müşteriyle olan yakın ilişkileri, bu işletmelere büyük işletmelerin sahip olamayacakları bir üstünlük sağlamaktadır. Pazarı yakından takip edip müşterilerin ihtiyaçlarını bilerek personeliyle daha yakın ilişkiler kurabilmeleri, üretim, pazarlama ve hizmet konularında büyük işletmelerden daha fazla esnekliğe sahip olmalarına neden olmaktadır. Bu esneklik, dış çevrede meydana gelebilecek değişikliklere yerinde ve zamanında uyum sağlayabilme olanağı tanıdığından, KOBİ'ler birçok olumsuzluğu daha az zararla geçiştirebilmektedirler. Nitekim ulusal ekonominin önemli bir bölümüne KOBİ’lerin sahip olması, tarihsel bir rastlantı değildir. Şimdiki büyük firmaların birçoğu, dinamik lider tipleriyle iyi yönetilmesi sonucunda önceden birer KOBİ iken artık büyük bir firma haline gelmişlerdir (Szonyi, 1991, s.17).

 

1945–1970 döneminde, dünyada, büyük ölçekli işletmelere ağırlık verilerek ekonomik büyüme ve kalkınma faaliyetleri yürütülmüştür. Fakat KOBİ’lerin büyük işletmeler karşısında üstün yanlarının olduğu anlaşılmaya başlaması büyük ölçekli işletmelerin önem kaybetmesine neden olmuştur. Yani, ölçek ekonomisinin öneminin azalmaya başlamasından sonra KOBİ’ler, birçok ülkede 1970 bunalımından sonra kaynakların ekonomik kullanılması, istihdam ve gelir dağılımına katkılarının olmasından dolayı makro ekonomik politikaların temelini oluşturmaya başlamıştır (http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/Beytullah.doc 11.01.2008).

 

Ekonomik kalkınmışlık düzeyi ne olursa olsun, tüm ülkelerde KOBİ’ler gerek sayısal, gerek istihdam yaratma gücü açısından ekonomik ve toplumsal düzenin bel kemiğini oluşturmaktadır. Sonuç olarak günümüzde, dünya pazarlarının küreselleşmesiyle, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, KOBİ’lerin sosyal ve ekonomik değişimlere uyum gösterme esnekliklerinin ve yeteneklerinin daha fazla farkına varmakta, bunun sonucunda rekabet güçlerini ve teknolojik düzeylerini artırıcı yönde teşvik tedbirleri uygulamalarına ağırlık vermektedirler. Kısaca dünyada “küçük güzeldir” anlayışı hakim olmaktadır.

 

KOBİ’ler, yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil aynı zamanda gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerde de önemini korumaktadır. Avrupa Topluluğunda 1985 yılında iş isteyen her 25 kişiden 3’ü ya da % 12’si işsiz kalmıştır. Bu nedenle, Avrupa’da önemli istihdam artışını sağlamaya dönük bir araştırma yapılmıştır. Araştırma sonucunda, Küçük ve Orta ölçekli İşletmeler’in buna bir çözüm olarak görüldüğü belirtilmiştir. İstihdam sorununun çözümlenmesinde önemleri daha belirgin biçimde ortaya çıkan küçük ve orta ölçekli işletmelerin Avrupa’da da 1970’lerden sonra önem kazanmış olduğu görülmektedir (Bulmuş ve Oktay ve Törüner, 1990: 2)

21. yüzyıla girdiğimiz şu yıllarda gelişmiş ülkelerde, şimdiye kadar izlenen küçük işletmelerle ilgili istihdamı artırmayı amaçlayan politikalar yanında, üretimde, satışta ve yönetimde yeniliklere giden küçük işletmelerin oluşumunu ve rekabetini sağlayan politikalar da oluşturulmaya çalışılmaktadır (Sarıaslan, 1994: 11).

Tablo 1: Bazı Ülke Ekonomilerinde KOBİ’lerin Payları (%) A.B.D.

Almanya

Japonya

Fransa

İngiltere

G.Kore

Hindistan

Türkiye

KOBİ’lerin Tüm İşletmeler İçindeki Yeri

97,2

99,8

99,4

99,9

96,0

97,8

98,6

99,5

Toplam İstihdam İçindeki Yeri

50,4

64,0

81,4

49,4

36,0

61,9

63,2

61,1

Toplam Yatırım İçindeki Yeri

38,0

44,0

40,0

45,0

29,5

35,7

27,8

56,5

Yaratılan Katma Değer İçindeki Yeri

36,2

49,0

52,0

54,0

25,1

34,5

50,0

37,7

Toplam İhracat İçindeki Payı

32,0

31,1

38,0

23,0

22,2

20,2

40,0

8,0

Toplam Krediden Aldıkları Pay

42,7

35,0

50,0

48,0

27,2

46,8

15,3

4,0

Tablo 1’de ele alınan ülkelerin hepsinde toplam işletmelerin neredeyse tamamını KOBİ’lerin oluşturduğu görülmektedir. Ülkemizde KOBİ’lerin istihdamdaki payı % 61,1, yatırımlardaki payı % 56,5, yaratılan katma değerdeki payı % 37,7’dir. Ancak ülkemizdeki KOBİ’lerin toplam ihracat içindeki payı ile toplam kredilerden almış oldukları pay diğer ülkelere göre çok düşüktür. KOBİ’lerin ihracattaki payı gelişmiş ülkelerde % 20 ile % 38 arasında iken, bu oran Türkiye’de % 8 civarındadır. Bu da ülkemizdeki KOBİ’lerin büyük çoğunluğunun dışa açılma derecesinin düşük olduğunu ve küreselleşme sürecine giremediklerinin göstergesi olabilir. Bunun yanında, KOBİ’lerin toplam ihracat içindeki payının çok düşük olması, mevcut istatistiklerde yalnızca KOBİ’lerin kendi yaptıkları ihracatın dikkate alınmasından, büyük işletmelerin dış ticaret şirketleri aracılığı ile yaptıkları ihracatın ise dikkate alınmamasından kaynaklanabilir. Oysa KOBİ’lerin önemli miktardaki ihracatlarının büyük işletmelerin dış ticaret şirketleri aracılığıyla yaptıkları bilinen bir gerçektir. Bu gerçek göz önüne alındığında, KOBİ’lerin toplam ihracat içindeki payı yaklaşık % 20’ye yükselmektedir .

Aynı zamanda KOBİ’lerin kredi payı da genel olarak Halk Bankası’nın bu işletmelere verdiği kredilere dayalı olarak sayısallaştırılmış olup, bu oran % 4 gibi çok düşük düzeydedir. Çünkü diğer bankaların sınırlı da olsa verdikleri kredilere ilişkin elde bilgi bulunmamaktadır (Sarıaslan, 1994: 10). Dünyanın birçok ülkesinde küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin korunması ve geliştirilmesi için bu kesimin gereksinimi olan finansal ve teknolojik destekler veren kuruluşların mevcut olduğu ve KOBİ’lerin yasal düzenlemelerle korunduğu bilinmektedir. Özellikle son yıllarda KOBİ’lere Halk Bankası’ndan başka kurumlar da finansman dışı desteklerin yanında, kredi desteği de sunmaktadırlar. Böylece, KOBİ’lere olan destek ekonomik kaynakların gelişimine göre her geçen gün artmaktadır.

Nitekim geleneksel finansman kurumları olan bankaların kredi faiz oranlarının oldukça yüksek olması özellikle Gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye’de finansman modelinin geliştirilmesini zorunlu hale getirmektedir. Çünkü bu yüksek maliyetli fonları kullanarak uzun vadeli yatırımlara girişmek mümkün olmamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde gerçek anlamda girişimci sayısının da az olması nedeniyle özel girişimlerin yatırım miktarı da düşük seviyelere inmektedir.

Bu nedenle risk sermayesi finansman modeli adı verilen ve faiz ve anapara tarzında geri ödeme zorunluluğu içermeyen bir finansman şeklinin önemi ortaya çıkmaktadır. Risk sermayesi, teknolojiye dayalı işletmelerin sahip oldukları yeni ürün ve/veya süreçlerin ticarileştirilmesi esnasında karşılaştıkları finansman ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla geliştirilmiş uzun vadeli ve riskli yatırımların finansmanında kullanılan öz kaynak benzeri yatırımlardır (Akkaya ve İçerli, 2001: 63).

KOBİ’lerin ya da sermaye bulamamış fakat projesi olan kişilerin veya işletmelerin, yatırımlarının gerçeğe dönüştürülmesi için gerekli finansman ihtiyaçlarının çözümünde kullanılan bu finansman modeli, özellikle gelişmiş ülkelerde yani ABD, AB ve Japonya gibi yüksek teknoloji yatırımları olan ülkelerde başarılı şekilde uygulanmaktadır (Akkaya ve İçerli, 2001: 62-63). Risk Sermayesi Finansman Modelinin ülkemizde de uygulanması için gerekli ekonomik, politik ve hukuki tedbirlerin alınması ile bu model ülke kalkınmasına iyi bir ivme kazandıracaktır.

3. KOBİ’LERİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR

Ülkemizde KOBİ'lerin en çok karşılaştığı sorunların başında, pazarlama, planlama ve finansman sorunları gelmektedir. Bu sorunlarla karşılaşılmasında en önemli etkenin KOBİ'lerin bilimsel olmayan çalışma yöntemleri ve eğitim eksikliği olduğu düşünülmektedir. Böylece, KOBİ’ler bu anlamda büyük işletmelere karşın diğer alanlarda oluşan üstünlüklerinden istenilen biçimde yararlanamamaktadırlar.

 

KOBİ’lerin sayısal üstünlüklere rağmen yarattıkları katma değerin düşük kaldığı gözlenmiştir. İstihdamın yarıdan fazlasını oluşturan KOBİ'lerin, yarattıkları katma değer sadece % 30'lar düzeyinde

kalmıştır (DİE, 1997 Sanayi İş Yeri Sayımı). KOBİ'lerin oluşturdukları istihdama karşın yeterli katma değer yaratamamalarının temelinde emek yoğun çalışmaları, teknolojilerini yenileyememelerinin olduğunu düşünülebilir.

AB ile Gümrük Birliğine girilmesinden sonra Türk KOBİ’leri, Avrupalı rakipleriyle boy ölçüşebilmek ve ulusal pazardaki fırsatlardan istifade edebilmek için, teknik seviyelerini yükseltmek ve know-how edinmek ihtiyacı ile karşı karşıya kalmışlardır. Her ne kadar son yıllarda hızlı bir ilerleme kaydetmiş olsa da, bilgi ve iletişim teknolojilerine (ICT) olan yatırım miktarı Türkiye’de hâlâ düşük kalmıştır (http://www.oecd.org/dataoecd/60/58/38369169.pdf, 14.01.2007).

Kaynak yetersizliği, küçük ölçekli olmaları, kendi ihtiyaçlarını anlamakta yaşadıkları iç eksiklikler ve kötü işleyen bir piyasa sebebiyle işletmelerin teknoloji ihtiyaçları otomatik olarak bir talep doğurmamış, teknolojik gelişme için gerekli olabilecek destek politikaları, yine kamusal finansman eksikliği sebebiyle yeterli olamamıştır. Böylece, Türkiye’deki KOBİ’lerin teknolojik gelişimi oldukça yavaş kalmıştır.

Giderek daha fazla sayıda Türk KOBİ’si teknolojik kapasiteleri arttırmak ve tesis ekipmanlarını modernize etmek istese de gerekli finansman ve kredi elde edilmesinde yaşanan güçlüklerden dolayı istediklerini gerçekleştirmeleri zor olacaktır. Şöyle ki; KOBİ’ler sanayi kesiminde faaliyet gösteren işletmelerin %99,5’ine tekabül etmesine rağmen banka kredilerinin ancak %5’inden az bir bölümü KOBİ’lere  verilmektedir. (http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/Beytullah.doc).

Sonuç olarak, KOBİ’ler finansman yetersizlikleri nedeniyle gelişmiş teknolojilere sahip olamamakta, eski teknoloji ile emek yoğun çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Bu da ürettikleri malın kalitesine olumsuz yansımaktadır. Kalitesiz üretim, KOBİ’lerin satış gücünü, dolayısıyla büyük işletmelerle rekabet gücünü engellemektedir. Eski teknolojilerle yapılan üretim ile ihracat yapılması ve uluslararası pazarlarda rekabet olanağı doğmamaktadır.

Bununla birlikte, son yıllarda yaşanan büyük bütçe açıkları ile 2000 ve 2001 ekonomik krizleri bankacılık sektörünü oldukça zayıflatmıştır. Bankaların birçoğu KOBİ’lere kredi vermeme yoluna gitmiş ve bu tür kredileri kullandıran bankaların çoğu ise gerçekte bu derece küçük miktarlı kredilerin nasıl verildiği ve bunları destekleyecek olan fonların neler olduğu hakkında bilgi sahibi olamamıştır. KOBİ’lerin gelişimini desteklemek için diğer Avrupa bankalarından fon kullanımı da söz konusu olabilir ancak bu durumda sağlanan fonların mevcut bankacılık sistemi kanalıyla etkin bir şekilde kullandırılabileceği şüphelidir. Ayrıca, risk sermayesi, menkul kıymetler borsası kanalıyla öz sermaye finansmanı gibi alternatif finansman araçları da yeterince gelişmemiştir.

3.1. KOBİ’LERİN FİNANSMAN SORUNLARI

KOBİ’ler işletme faaliyetleri sırasında en çok finansman sorunlarıyla karşılaşmaktadırlar. Ekonomideki esnekliklerine rağmen varlıklarını devam ettirebilmeleri ve büyümeleri için gerekli önemli unsurlardan biri finansmandır. Finansman sorunlarının temelinde KOBİ’lerin öz sermaye yapılarının zayıflığı yattığı düşünülmektedir (İSO, 2001). Öte yandan, KOBİ’lerin finansal sorunlarını ülkenin genel ekonomik yapısından ayrı düşünmek elbette ki olanaksızdır. Yaşanan krizler KOBİ’leri de önemli ölçüde etkilemekte ve varlığını devam edemez hale getirmektedir.

 

Buna rağmen, bağımsız derecelendirme kuruluşları ile bankalar tarafından derecelendirmeye tabi tutulacak olan KOBİ’lerin değerlendirilecek olan özelliklerinin en başında sahip olduğu işletme sermayesi gelmektedir. Nitekim güçlü sermaye yapısına sahip KOBİ’lere verilen kredi maliyetlerinin diğer KOBİ’lere verilen kredilerle karşılaştırıldığında daha düşük olduğu görülmektedir. Faaliyetlerini öncelikli olarak öz kaynaklarıyla finanse etmekte olan KOBİ’ler, diğer finansman araçlarını göreceli olarak daha az tercih etmekte, yetmediği noktadan itibaren ticari bankaları kullanmaktadır (Oktay ve Güney, 2002: 4). KOBİ’lerin gereksinim duydukları kısa vadeli kaynak için ise finans kuruluşları kendi kaynaklarını kullandırma konusunda fazla istekli davranmamaktadır. Muhtelif Bankaların KOBİ’lere yönelik kısa süreli işletme kredisi çalışmaları olmaktadır. Ancak, bu kredilerde de KOBİ’ler vade, limit, faiz oranı sorunu yaşamaktadır. En önemli sorunları da bu krediyi alabilmek için kendilerinden istenen teminatlarda oluşturmaktadır. Finans kuruluşları riskli gördükleri işletmeler ile kredi ilişkisine girmek için yüksek teminatlar istemektedir. Bu da işletmeleri kısır döngüye sokmaktadır. Eğer bir işletme kazandıklarını sermayesine ekleyip, taşınmaz edinmemişse kredi alma şansı azalmakta, belki de hiç kalmamaktadır. Ayrıca yaşanan krizlerde finans kuruluşlarının yaptıkları ilk iş, kredi kullanımını durdurmak ve mevcut kredilerin geri çağırılması olmaktadır. Bütün bunlar, KOBİ’lerin finansman sıkıntılarını artırmaktadır.

 

4. SONUÇ

Dünyada hemen hemen tüm ülkelerdeki Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler farklı şekillerde teşvik edilmektedirler. Türkiye'de KOBİ'lere yönelik teşviklerin düzensiz ve yetersiz kaldığı görülmektedir. İstihdamda büyük yer tutan KOBİ’lerin gelecekte katma değerlerinin daha yüksek olmasının sağlanması için desteklenmeleri zorunluluktur. Bu işletmelerin uzun dönemli finansal ve yönetsel gereksinimlerinin belli merkezce yönetilen teşviklerle desteklenmesinde fayda olacağı düşünülmektedir. Bir KOBİ Bankası oluşturularak bu bankanın özellikle KOBİ’lerin makine ve KOBİ’lere finansal kaynak sağlayan bankalar ve diğer mali aracı kuruluşların bu tür girişimlere yeterli ve uygun koşullarda fon aktaramaması “risk sermayesi” kavramının doğmasına neden olmuştur. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri için kaynak ayırmak, genellikle büyük işletmeler tarafından başarılabilecek bir iş olarak görülmektedir. Buna bağlı olarak yeni üretim teknikleri de genellikle büyük işletmelerce ortaya konulabilmektedir. Fakat bu tekniklerin uygulanmaya konularak hayata geçirilmesinde KOBİ’ler önemli bir yere sahiptir.

Bu düşünceden hareketle, KOBİ’lerin birlikler, dernekler aracılığı ile örgütlenmeleri teşvik edilerek, bilgi birikimi oluşturulmalı ve bu birikim paylaşılabilir hale getirilmelidir. Özellikle, KOSGEB tarafından internet ve diğer araçlarla yapılan bilgilendirme ve desteklerin, KOBİ’lerin her alanda bilgilendirilmesi yolları arttırılması bu sayede de KOBİ’ler finansman araçlarından da daha fazla yararlanma olanağına sahip olabilmesi sağlanmalıdır.

 

Sonuç olarak, dünya ekonomisinde yaşanan küreselleşme sürecinde, Türkiye’deki firmaların da yerellikten kurtulup uluslararası boyutlara ulaşması ve bir dünya şirketi olmaları şarttır. Bu tespit çerçevesinde KOBİ’ler, uluslararası değişikliklere paralel olarak, rekabet üstünlüğü yaratacak şekilde yönetim anlayışlarını ve kalite arayışlarını iyileştirip güçlendirmelidir.